Erol Buyukburc, ilk Türk Pop Müziği vokalistlerinden
POPÜLER MÜZİKLER

TARİHÇE - DÖNEMLER - AKIMLAR

Orhan Kahyaoğlu

Pop, yaklaşık elli yıldır yıldır, Türkiye popüler müziğinin ana dallarından biri. Özellikle son on yıl, pop’u bu geniş müzikal coğrafyanın ana yolu olarak düşünmek gerekiyor. Pop, gerçek anlamını bu ülkede 1990’lı yıllarla birlikte bulmaya başladı. Çünkü o, yalnız bir müzik tarzı değil, bir kültür olarak artık kent merkezli gündelik hayatın, gündelik duyarlılıkların, yaşama biçiminin yani topyekün tüm kültürel yeniden biçimlenişin kopmaz parçası. Çünkü pop müzik kültürü gerçek anlam ve karşılığını, tüketim kültürünün, tüketim ideolojisinin bir toplumda tam anlamıyla biçimlenmesi sürecinde bulur. 1990’lar da Türkiye’de böyle bir zaman dilimidir. Özal iktidarıyla birlikte 1980’li yılların ikinci yarısında filizlenmeye başlayan ve bir devlet politikasına dönüşen “serbest piyasa ekonomisi” Türkiye müzik sektörüne yeni bir ivme kazandırmıştı. Açılan kapılarla, dünya müzik endüstrisinin altyapısını simgeleyen yoğun teknolojik gelişmeler, beraberinde dünya standartlarında kayıt stüdyolarının adım adım bu ülkede de yerini bulması anlamına geldi. Tüketim ideolojisinin toplumsal anlamda gençliğe hızla taşınması sürecine koşut şekillenen kayıt stüdyoları yeni, tempolu, ritmik bir kent hayat ve nabzını beraberinde getirecek; pop müzik’te bu nabzın 1990’lardan sonra en önemli duygusal tavır ve algı biçimi olacaktı. Tüketim nabzıydı bu. Giyim kuşamdan, eğlence biçimlerine gündelik hayata dair inanılmaz bir çeşitlilik söz konusu oluyordu. Başta TV ve radyo ve boyalı basın olmak üzere medya iletişim ağının en önemli yönlendiricisi, şekillendiricisi olmuştu. Rekabet yoğunlaşırken, tüketim alanındaki zenginlik kentli insanı büyüler duruma gelmişti. Toplumun her katmanından insanlar –varoşlardan yüksek sınıfa- ortak bir kültürel duyargaya doğru yönleneceklerdi. Yaşama standartları tabii ki ortak değildi. Yüksek sınıf, zevk ve ihtiyaçlarına kolayca ulaşırken, orta sınıf yine de Türkiye’nin halleri dolayısıyla birtakım sorunlar yaşıyor, küçük burjuva veya varoş kökenli emekçi kesimler bu büyük tüketim pastasından minnacık bir pay alıyorlardı. Ama, tüm bu kesimlerin ortak paydası bir pop duyarlılığıydı. Özellikle de pop müziği. Anlık zevkler, kırgınlıklar, ikili ilişkiler büyük ivme kazanan şarkıların ana duyarlılığını yansıtıyordu. Her kesim, bu yoğun toplumsal değişimi farkına varmadan yaşıyor, bu şarkılardan kendi paylarına ortak bir tat yakalıyorlardı. Ama, bu tatlar hiçbir zaman uzun ömürlü olmuyor. Her kesimin dilinden düşmeyen bir şarkı veya şarkıcı adı kısacık zamanda silinip gidiyor, yerini bir başkası, başka şarkı – albüm alıyordu. Kentli insanın özellikle de her katmandan gencin yaşadığı kültürel bir yeniden üretim ve tüketim anlamına geliyordu bu durum. Kozmopolit karakterli bir ruh haline en çok yanıtı pop şarkılar veriyor. Bu hegemonyada başta TV ve gazeteler olmak üzere medyanın ideolojik rolü ve yönlendiriciliği hep belirleyici oluyordu. Müzikteyse, görüntü video- klipler yoluyla önemli bir rol ve yönlendiriciliği üstlenecekti. Tarkan’da klibiyle patlayacak, Mirkelam albümü çıkmadan tek bir şarkıyla yıldız olacaktı. Tabii ki pop düz bir seyir izlemedi. Dünyaya oranla teknik altyapı ve olanakların sağlanması yetmiyordu. Bu az gelişmiş ülkede, bu endüstrinin eğitimli, teknik kadroları hiç olmadı. Sayısız isim, kısacık rüzgarlar estirip yok olup giderlerken tek tük popçu bu tüketime direnebilecekti. Müzik sektörünün bunalımı, Türkiye’nin siyasal tavrı ve ekonomi –politiğinin tam anlamıyla bir yansımasıydı. Ve sektör son onbeş yıl, yükselen bu tüketim ideolojisine rağmen istikrarlı bir düzey hiç bir zaman tutturamadı. Ama, en doğru tespit şu olsa gerekti; teknik altyapıdaki gelişmeler kısa zamanda hemen tüm popüler müzik çizgilerini- Türk sanat müziği veya arabesk gibi- aynılaştıracak ve bir pop formatına dönüştürecekti ki, bu gerçekleşti. Tüm Batı kapitalist ülkelerinde olduğu gibi.

Bu yakın geçmişin panoramasıyla başlamamızın nedeni, öncelikle pop müzik terimlerinin Türkiye’de karşılığını bulduğunu öncelikle göstermek istediğimizden kaynaklanıyor. Bu sitede böyle bir müzikal çizginin önemi ve ayrıcalığını vurgulamaktı öncelikli hedefimiz. Pop’un Türkiye’de nasıl bir toplumsal dönüşümün sonucu ve o duyarlılığı yansıttığını vurgulayarak başlamak istedik. Bu site için seçtiğimiz elli pop şarkıcı, aslında son kırkbeş yılın anlamlı bir özeti. Bu müzik, daha çok “Hafif Batı Müziği” terimiyle 1960’ların hemen başında biçimleniyor ve  ilk simge parçası 1961 yapımı “Bak Bir Varmış, Bir Yokmuş”. Bu dönemi anlatmayla başlamadan önce çok kısacık Türkiye’deki popüler müziğin öncüllerinden de söz etmek gerek.

Literatürde, bu coğrafyada popüler müziğin ilk ve ilkel örnekleri olarak 19..yy’ın son çeyreğinde biçimlenen, bir eğlence müziği olarak kanto’ları anmamız gerek. Gerçi, bu site için hazırlanan yazının sınırlarını aşan bir konu bu. Ancak, bu ülkenin popüler müzik çizgisini, yaşadığı değişimleri kısacık da olsa anımsatmadan Türk pop müziğinin nedenselliklerini, oluşumunu kavramak güç. Tanzimat’la birlikte tam anlamıyla batılılaşmayı bir devlet politikası kılan Osmanlı Devleti’nin sanatın hemen her alanında, yukarıdan aşağıya, yani devletin güdümünde ve Osmanlı’nın seçkinlerince geliştirdiği bir sanat politikası olduğunu anımsatmak gerekir.  İlk popüler müzik örneği olarak beliren kantolar’ın ayrıcalığı ise, ne Osmanlı’nın geleneksel müziklerine, ne de Batı formunda yeniden şekillenen müziklere eklemlenemeyen; ilk kez aşağıdan yukarıya, “kendiliğindenci” bir  biçimde beliren bir ilkel popüler müzik örneği olması. Evet, bir tür eğlence müziği kanto. Eğlendirirken güldüren, gündelik hayatın, insan ilişkilerinin, aşkın, hüznün tüm çıplaklığıyla yeni bir müzik formu olarak ortaya çıkması. Ağırlıklı azınlık kadın şarkıcıların söylediği bu müzik ve şarkılar, önce Galata’da daha lümpen bir kesime yanıt verse de, bu süre sonra İstanbul’da şehirde yaşayan aileleri en çok coşturan müzikler olacaktı. Batı enstrümanlarının daha önde olduğu bu kantolar, Cumhuriyetin hemen öncesinde adım adım silinirken, bu kez 1925’lerle birlikte, farklı bir forma dönüşen bir eğlence modeli olacaktı. Bu ikinci kantolar dönemindeyse Türkiyeli kadın şarkıcılar da artık devreye girecek ve bu müzik 1950’lerin başlarına kadar sahne eğlence kültürünün kopmaz parçası olmasının yanında, plakları da en çok satan müzik türlerinden biri olacaktı. Türk makam müziğinin ve Türk musikisi enstrümanlarının bu ikinci dönemde çekici rolü olmuştur.

Devletin müzik politikasına ve Ziya Gökalp’ın tezine yaslanan yeni müzik politikasındaysa Türk Musikisi tam anlamıyla dışlandırılmaya çalışılacaktı. Kaynak müziği anlamına gelen halk müziğiyle, klasik batı müziğinin bir sentezini arıyordu devlet. Türk musikisiyse kozmopolit ve kaynağı belli olmayan – Türk olmayan- bir müzikti. Hatta 1934 – 36 yılları arasında, Türkiye radyolarında yayını yasaklanmış bile. Ama, durum hiç böyle cereyan etmeyecek, özellikle 1930’ların sonları ve 1940’larda Türk müziği gitgide popülerleşecek ve eğlence kültürünün kopmaz parçası olacaktı. Bu müziğin kantolardan farkı geleneksel kaynaklı bir popüler müzik olmasıydı. Bu musiki, Türk Sanat Müziği kimliğiyle 1950’li ve 1960’lı yılların da ana popüler müzik kaynağı durumundaydı. Bu zaman dilimlerinde, orta sınıf ve devletin elitlerinin yöneldiği eğlence modelleri de vardı. Ama, bu müzikler, örneğin çaça, tango, vals, fokstrot, kentli elitlerin eğlence algısının bir parçasıydı. Ama, bu zaman dilimlerinde Türkiye’ye özgü bir popüler çizgiye en çok yaklaşan Tangolar olmuştu.